Çok büyük kehanet gerekmez salt ve vasat bir hayat yaşamak için, çok merak uyanması gerekmez. En büyük çabaların sonu bile ne kadar değiştiriyorsa kaderimizi, o kadar sevinmeliyiz ve yahut üzülmeliyiz kazalarımıza.
Hiç bitmek bilmeyen engin ihtiyaç ve arzu silsilesi kış günü sokakta uçuşan naylon poşetler gibi kah havalanır kah süzülüp yere konar. Ama kış biter gelir bahar, süzülse de çıksa da arşa sonunda ıslanıp büzülür nisan yağmurunda.
Mutlu ya da mutsuz diye siyahla beyaz gibi kesip attığımız iki günlük hayatlarımızın etrafına yükseltip durduğumuz duvarlarımız artık dikenli yabani otlarla kaplanıp kalır. Kim ister ki aşsın o duvarı, kanatacaktır her yerini. Çıktıktan sonra duvara yüksekten bıraksın gözlerini kapayıp eğer cesareti varsa. Ama düşüp bir yerini kırarsa sorarız neden bu yanın eğri? Eğer kanattığı yerlerden üzerimize kan bulaşırsa kızarız dikenlerin içinden kanayarak çıktığı için.
Oysa ki füme rengini ben bile görmüşken renk körü halimle şu dünyada, siyahla beyazdaki ısrar ve tekerrür nedendir canım kardeşim?
Hayaller tükendikten sonra, bitkisel hayata hoş gelmiş fakirlikten uzak; maddiyat, şan, makam ve her somutluktan bağdat kadar uzak hayatlar dilemeli. Ne kadar yoksa o kadar hayaline uzaksındır ve ne kadar hayaline uzaksan o kadar hayaline aşıksındır.

( Gönül ister ki her daim tebessüm yaysın yazılan, lakin en güzeli değil midir sabırla içimizde kalan.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder